Yıldız Buluşması 2004

 

Yıldız Buluşması 2004 – Bir değerlendirme denemesi

 

bulusmalarcover1

Bir Yıldız Buluşmasını daha arkada bıraktık. Bu üçüncüsüydü. Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesindeki arkadaşlarımızın uygulama alanında çalışan mimarları eğitim alanında çalışanlar ve mimarlık öğrencileriyle bir araya getirerek akademik bir ortam içinde projelerini tartışmaya açmalarını sağlayan bu girişimini her bakımdan kutlamak gerekir. Bu yılki toplantının sponsorluğunu Betonart dergisi üstlenmiş, bu da çok güzel bir dayanışma örneği.

 

5 -6 Mayıs günleri arasında yapılan bu yılki toplantıda 20 kadar mimarın 13 projesi sunuldu ve bunlar çeşitli açılardan irdelenip tartışıldı. Projelerin önemli bir bölümünü düzenlenen sergide de izleme olanağı vardı.

 

Buluşma duyurusunda amacının, daha önceki buluşmalarda da olduğu gibi, tasarımların kavramsal yönünün, simgesel anlamının, düşünsel arka planının, tasarım seçimleri ile uygulama sorunlarının tartışılması olduğu belirtiliyordu. Sunuşları yapan mimarlar da ellerinden geldiğince bu konulara değinmeye çalıştılar.

 

Projelerin başka başka alanlarda olması ve sunuş yapanların onların değişik yönlerine ağırlık vermeleri doğal olarak kimi farklılıkların ortaya çıkmasına yol açtı. Daha çok çalışmasının düşünsel arka planı üstünde duran olduğu gibi tümüyle uygulama sorunlarını ya da mimar – malsahibi ilişkilerini vurgulamayı yeğleyenler de oldu. En küçük ayrıntıların üstünde duran, hatta yapının uygulamasında çalışan ustaları bile anan sunuşlar vardı. Bu geniş yelpaze, bana göre, buluşmanın en olumlu yanıydı çünkü mimarlığın ne denli çok yönlü bir uğraş olduğunu bir kez daha ortaya koyuyordu. Sunuşlar o projeleri tasarlayan mimarların mimarlığı nasıl gördüklerini, tasarım sorunlarına nasıl yaklaştıklarını, neyi amaçlayıp öne çıkarmak istediklerini oldukça başarıyla yansıtıyordu.

 

Sunuşları izleyen tartışmalar da benzer bir çeşitlilikteydi. Tartışmacılar kendi ilgi alanları ya da bilgi ve deneyim birikimleri ile yorumlar getirmeye çalıştılar. Kimi zaman sunulan projelerin kavramsal yanına ağırlık verildi, kimi zaman da mimarların ortaya koydukları yapıyla tasarım amaçlarına ulaşıp ulaşamadıkları sorgulandı, bu sonuçlara götüren nedenler üstünde duruldu. Bu tür irdelemeleri tasarımlara, hatta onları yapan mimarlara yöneltilmiş birer eleştiri ya da yergi gibi algılamaktan çok, onların yapılan çalışmalar ile bunu hazırlayan koşulları daha iyi anlamaya, olabilirse onlardan ders çıkarmaya yönelik tartışmalar olduğunu düşünmek gerekiyor. Kanımca bu da anlaşıldı ve olabildiği ölçüde gerçekleştirildi.

 

Tartışmalara katılan biri olarak bu noktada son zamanlarda giderek daha çok mimarlığın simgesel yanı üstünde durduğumu, tasarım ve uygulamalarda onun bu özelliğine nasıl ve ne ölçüde ağırlık verilebildiğini öğrenmek istediğimi, soru ve yorumlarımın ağırlıklı olarak bu konuya yönelik olmasına çalıştığımı söylemeliyim. Tasarımların pek çok teknik ayrıntısına değinilmesine karşın karşın mimarlığın bana göre çok önemli bu özelliğinin doyurucu bir biçimde vurgulanmadığı sunuşlar ve onların bu yanının ele alınmadığı irdelemeler oldu. Oysa sunulan çalışmalar bu yönden pek çok ilginç ipucu içeriyordu.

 

Örneğin Murat Soygeniş ve arkadaşlarının bir yarışma projesi olarak hazırladığı İzmir Liman Bölgesi Kentsel Tasarımı bu açıdan güçlü göndermelere sahipti. Amacı İzmir’i 21. yüzyıla taşıyacak toplumsal, tutumbilimsel ve fiziksel öneriler elde etmek olan yarışmada tasarımcıların kentin yeni bölgeleriyle eski, hatta antik dönemlere kadar uzanan bölgeleri arasında yaya ve trafik bağlantıları kurmak, bu kente özgü “Kordon” düşüncesini tüm liman bölgesini kapsayacak biçimde genişletmek, İzmir’deki yapıları, onların tarihsel karakterlerini bozmadan, geleceğe taşımak gibi ilkeleri ön planda tutması bu projenin güçlü yanlarını oluşturuyordu. Liman bölgesinde denizin ortasında yapay bir ada üstünde kurulması önerilen bir toplantı salonu da tüm projenin odak noktası olacak simgesel bir öğe olarak düşünülmüştü.

 

Turan’dan Alsancak’a kadar uzanan alanda kentin su ile birleştiği arakesitin şematik anlamda tasarlanmasını ele alan projede önemli akslar olarak Kültür Park – Kültür Zonu bağlantı aksları, Liman – Ulaşım Merkezi, Ticaret/İş Merkezi – Yönetim Merkezi – Bayraklı Arkeolojik Parkı aksları öne çıkmaktaydı. Bu akslar yaya, hafif raylı sistem, pavyonlar sistemi olarak belirtilen servis noktaları ile vurgulanmaktaydı. Bu proje ‘yeşil alanların fazlalığı’ eleştirisine takılmamış olsaydı sonuç başka türlü olurdu.

 

Simgesel anlatımlar aracılığıyla başka olgular arasında bağlantı kurma düşüncesi Şaziment, Neşet ve Emre Arolat tarafından hazırlanan tasarımda da ağır basıyordu. Belçikalı yatırımcılar Brüksel’in kuzeyindeki bir endüstri bölgesi içinde yer alan ve adı “Kraliyet Deposu” olan bir tren-vagon bakım onarım işliğinin günümüz koşullarına uygun bir işlev verilerek yenileştirilmesini düşünmüşler ve Arolatların önerisini uygulamaya karar vermişler.

 

Onlar da tasarımlarında yaklaşık 100 yaşındaki bu dev yapının zemin katında satış ve yeme-içme birimleri, üstteki 4 katın ise kiralık bürolar öngörmüşler. Bunu yaparken daha önce burası için hazırlanan genel yerleşim kararlarını bozmamaya özen göstermişler.

 

Oldukça büyük olan yapının yenileştirilmesi sırasında eskiye yeni bir yüz kazandırmak yerine, onun kendine özgü izleri taşımasını istemişler. Öyle ki, kendi sözleriyle, “..her an buharlar arasından bir trenin çıkıp geleceği..” duygusunun yitirilmemesi için çalışmışlar. Uzunlamasına giden yapıda onun eskiden bir tren bakım-onarım atölyesi olduğunu anımsatacak özellikleri korumuşlar. Örneğin çatısında birbirine koşut giden aydınlatma öğeleriyle zemin katında bir zamanlar demiryolu raylarının yer aldığını anlatmak istemişler. Bu yaklaşımlarıyla da başarılı bir bireşim ortaya çıkarmışlar.

 

İlginç özellikler taşıyan bir başka proje de Tabanlıoğlu Mimarlık bürosu tarafından düzenlenen Doğan TV Center’di. Burada mimarlardan on yıl önce Milliyet gazetesinin baskı tesisleri olarak yapılmış olan bir yapının Doğan TV Grubuna bağlı Kanal D, CNN Türk ve ANS Stüdyolarını bir araya getirecek biçimde yeniden düzenlenmesi istenmiş.

 

Melkan Gürsel Tabanlıoğlu ile Murat Tabanlıoğlu tarafından hazırlanan proje de birbirinden farklı kuruluşları, onların kendilerine özgü karakterini bozmadan, ortak tesisler çevresinde bir araya getirmeyi, böylece de onlara daha olumlu ve verimli bir çalışma ortamı sağlamayı amaçlamış.

 

Bu nedenle yapıda katları birbirine bağlayan bir atrium oluşturulmuş, böylece orada çalışanların büyük bir bütünün parçası oldukları duygusu pekiştirilmek istenmiş. Buna karşılık çalışma katlarında yer alan mobilyalar ile sabit panolarda ise her kurumun kendi kimliği göz önüne alınarak başka başka renkler kullanılmış. Böylece bütünlük içinde farklılık duygusu yaratılmaya çalışılmış.

 

Tasarımın malsahiplerine yeni bir çalışma biçimi oluşturma önerisini de benimsetebilmiş olduğu anlaşılıyor. İçinde yaklaşık bin kişinin çalıştığı bu yapı açık büro düzenlemesinin yanı sıra çalışma masalarının da paylaşılmasını ve böylece onların birden çok kişi tarafından kullanılmasını öngörüyor. Mimarlar önceleri kullanıcıların buna tepki gösterdiğini, ama daha sonra bu uygulamanın başarılı bir biçimde kullanıldığını belirtiyorlar ve bunun hem mimarlık hem de yönetim açısından önemli bir deneme olduğunu vurguluyorlar.

 

Uygulanmış olan bu yapı da, bir önceki gibi, var olan bir yapının yeniden düzenlemesine dayanıyor. Saydam bir dış görünüşe sahip olan yapının cepheleri ise, her nedense, içerde uygulanan kaygıları hiç bir biçimde yansıtmıyor. Anonim bir cam giydirme yüzden oluşan dikdörtgenler prizması olarak uzanıp gidiyor. Bunun mimarların bir seçimi mi, yoksa mal sahibinin isteği mi olduğu anlaşılmıyor. Eğer içerde başarıyla uygulanan bütünlük içinde farklılık yaratma düşüncesi bir biçimde yapının dışına yansıtılabilseydi hiç kuşkusuz burada da yapı çok daha olumlu bir mesaj iletebilir, daha güçlü simgesel bir anlatım kazanabilirdi.

 

Bana ayrılan yer içinde bu yılki Yıldız Buluşması sırasında sunulan bütün projelere değinme olanağım yok. Buna gerek de yok, çünkü elinizdeki kitap hem tasarımcıların sunuşlarını, hem de onlara yöneltilen soruların bir dökümünü içeriyor. En sonda ise sayın Aydan Balamir, Uğur Tanyeli ve Atilla Yücel’in genel değerlendirme oturumunda ortaya koydukları düşünceler yer alıyor. Buluşmanın en yararlı oturumlarından birinin o olduğunu söyleyebilirim. Onun için benim sözü daha fazla uzatmama gerek yok.

 

Doğal olarak her sunuş ile onu izleyen değerlendirme tartışmasının en doyurucu biçimde gerçekleştiğini söylemek yanlış olur. Bunların kimi kısa kimi uzun sürdü. Kimi projeler hak ettiklerinden az ya da çok tartışıldı, kimi yanlış anlamalar oldu. Kimi katılımcılar bir ya da iki oturuma katılırken kimileri bütününü izlemeyi yeğledi. Gönül isterdi ki, her şey daha iyi olsaydı, daha çok tasarımcı, akademisyen ve öğrenci bu toplantılara katılsaydı, buluşma daha yaygın bir biçimde duyurulup daha geniş yankılar uyandırsaydı… Bu tür dileklerin sonu yok, buluşmanın bütün bunlara karşın çok başarılı geçtiğini söyleyebilirim.

 

Son olarak bir kez daha böyle bir etkinliğin çok yararlı olduğunu ve herkes tarafından desteklenmesi gerektiğini yineleyerek sözlerimi bitirmek istiyorum. Bu ve benzeri toplantıların geliştirilerek yaygınlaştırılmasının mimarlık ortamımıza önemli katkıları olacağını düşünüyorum, umarım bundan sonra da gerçekleştirilirler.

Kaynak :

Alsaç, Ü.,. “Yıldız Buluşması 2004 – Bir değerlendirme denemesi”, Yıldız Buluşması 04, BETONART, İstanbul, 2004.

 

Üstün Alsaç

Üstün Alsaç 1942’de Ankara’da doğdu. Hannover Teknik Üniversitesi ile İstanbul Teknik Üniversitesinde mimarlık eğitimi gördü. 1976’da Türkiye’deki Mimarlık Düşüncesinin Cumhuriyet Dönemindeki Evrimi başlıklı çalışmasıyla doktor unvanını aldı. 1998’de doçent oldu. Türkiye’de Karadeniz Teknik Üniversitesinde, Kıbrıs’da Lefke Avrupa Üniversitesinde çalıştı. Şu sırada Doğu Akdeniz Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışıyor, Mimarlık Fakültesinin lisans ve lisansüstü programlarında mimarlık tarihi ve kuramı dersleri veriyor, tasarım derslerinde yönetici olarak görev alıyor, master ve doktora öğrencilerinin çalışmalarını yönetiyor.

Profesör Üstün Alsaç’ın ikisi İngilizce üçü çeviri olmak üzere on altı kitabı, çeşitli dergi, ansiklopedi, kitap ve gazetelerde de çok sayıda inceleme-araştırma-tanıtma yazısı ile denemeleri yayınlandı. “Kamburun sırtındaki bıçak” başlıklı yazısı ile 1993 Abdi İpekçi deneme yarışmasında birincilik ödülünü kazandı. Bildirileriyle bilimsel toplantılara katıldı. Çalıştığı kuruluşların dergilerini yayınlamak, uğraş alanına yönelik sergiler düzenlemek, konuk olarak çağrıldığı toplantılarda konuşmalar yapmak gibi bilimsel ve uğraş alanına yönelik etkinlikleri de bulunuyor.

Advertisement